Her seçimin ayrı tadı, ayrı heyecanı olurdu.
Ta ki referandum sürecinin getirdiği tezatlar ve sonucunun doğurduğu anormalliklere kadar. “Hayır Propagandası” yürüten partilerin teşkilatları kalıplaşmış siyasi görüş üzerine yoğunlaşıp referandumun içeriği ile çok fazla ilgilenmedi. Bizden çıkan bir fikir değil istemezük demek ile yetindi. Sabit veya önyargılı bir fikir bile olsa sonuçta bir fikir. Seçmen tercihi üzerine açıklama yapmak zorunda değil…
MHP seçmeni için durum biraz anormallikler taşıyor. Parti ve ideoloji esasına göre lider ile yürümesi öngörülen taban büyük oranda (neredeyse tamamı) liderinden ayrı yürüdü. Teşkilatlar, çalışmalar ve hazırlık süreçleriyle mitinglerde var, sandıklarda yok durumuna düştüler. Meral Akşener’in izinde Kandil’e ses verdiler. Zaten daha sonra Selahattin Demirtaş’ta hepinizi tek tek alınlarınızdan öpüyorum diyerek hepsini birer birer kutsadı. Bu durum için de eleştiri veya gereksiz ve sonucunda haksız olacağım bir polemiğe girmek istemem. Sonuçta yine bir seçmen kitlesi, seçim tercihleri, izinden gidilen dışlanmış asena ve Demirtaş’ın sevgisine mazhar olmak durumu. Seçmen, benim tercihim bu der ve konu kapanır.
Sınırların ötesinde anormallik taşıyan durum AK Parti kanadından geldi. Teşkilatlar bünyesine nüfuz eden FETÖ’cü organizasyonun varlığı hepimizin malumu. Kaç kişiyi ne kadar etkilemiş olabilirler diye sorsak, seçimin geneline etki eden sözde AK Partili, güya dava adamı, sanırsın hizmet eri edasıyla ön masada oturan konsantre nemacıların yanında devede kulak kalır.
Türkiye genelinde azımsanmayacak kadar teşkilat idari kadrosu 16 Nisan gecesi tabiri caizse partinin galibiyetinden dolayı hezimete uğradı. Perişan oldular, psikolojik felç geçirdiler.
Hiçbir vasfı olmayan, ilaç niyetine kendini bir nebze geliştirmemiş, değil teşkilat çay ocağında oturamayacak kişiler birilerinin birileri sıfatı ile teşkilatlara dolduruldu. Buna kimse engel olamadı, izin vermediler. Teşkilatlara duruşu, fikirleri ve davanın hassasiyetini bilerek giden kişileri hazmetmediler ve teşkilatlardan uzak tuttular. FETÖ’ye eş değer zarar verdiler.
Teşkilat basın toplantısına gelen misafirlere hoş geldin demeyi bile beceremeyip niye geldiniz der gibi adamın yüzüne bakan teşkilatçılar da gördük, teşkilat ziyaretine gittiğimiz zaman çay ocağında bir köşede iskemleye oturtup önümüze çay sürüldükten sonra argo muhabbetler ile yanımızda şakalaşan teşkilat personelleri de gördük. Daha çok şeylere şahit olduk, sustuk. Bazen hesap strateji ile ölçülüdür, dava hassastır, zamansız polemikler ile gerçekten davasına gönül vermiş insanları ikileme sokmamak için merkezin referandum sonrası yapacağı revizyon hareketi sürecini bekledik.
Umarız bundan sonra teşkilatlar daha sağlam temellere oturtulup sürekli takip edilir. Arzu ederiz ki 15 Temmuz’da yüreği ile en önde koşan genç kardeşlerimiz teşkilatları tıka basa doldurur, 18 yaş seçilme hakkının onandığı ülkede teşkilatlar Türk Politikasının çekirdekten yetiştirme merkezleri olur.
Son olarak Sivil Toplum Kuruluşlarına da bir selam göndererek bitirmek istiyorum.
Referandumun iki kefedeki tercih propagandaları mitinglerde, meydanlarda, medyada ve liderlerin açıklamalarında yeteri kadar tanıtıldı ve herkes seçimini yaptı.
STK’lar da ayrı görüşler ve ideolojilerin mensubu kişiler siyasetten ayrı amaçlar ile bir araya geliyor. Bu süreci siyasete alet ederek kuruluşların içerisinde dargınlıklar, kavgalar ve kırgınlıklara yol açan kendini bilmezlere sormak istiyorum;
Siyasi tartışmalarınız ile kirlettiğiniz kuruluşlarınızın amacına hizmet eden ne kaldı şimdi elinizde?
Sessizce Nöbetteyiz...