El Bab operasyonundan alnımız akıyla çıkmalıyız

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “El Bab operasyonundan alnımız akıyla çıkmalıyız. Önemle ve özellikle ifade etmeliyim ki, El Bab’tan elimiz boş dönersek, Diyarbakır’ı riske atarız, Ankara’yı tehlikeye sokarız” dedi. MHP Genel...

banner279
24 Aralık 2016 Cumartesi 15:05
El Bab operasyonundan alnımız akıyla çıkmalıyız

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “El Bab operasyonundan alnımız akıyla çıkmalıyız. Önemle ve özellikle ifade etmeliyim ki, El Bab’tan elimiz boş dönersek, Diyarbakır’ı riske atarız, Ankara’yı tehlikeye sokarız” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Siyaset ve Liderlik Okulu 13’üncü Dönem Sertifika töreninde yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin 24 Ağustos’ta başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı kesinlikle zaferle taçlanmalıdır. Ülke olarak kimsenin toprağında gözümüz yoktur. Ancak Irak ve Suriye’yi mesken tutmuş terör örgütleri Türkiye’nin bekasını ileri düzeyde tehdit etmektedir. Bu maksatla El Bab operasyonundan alnımız akıyla çıkmalıyız. Önemle ve özellikle ifade etmeliyim ki, El Bab’tan elimiz boş dönersek, Diyarbakır’ı riske atarız, Ankara’yı tehlikeye sokarız. Tarih bize diyor ki, Yemen’i verdiğimiz gün Kudüs’ü kaybettik, Halep’ten çekildik. Budapeşte’yi bıraktığımız gün Sofya’dan olduk, az kalsın Edirne’den oluyorduk. 1821 Mora İsyanıyla bağımsızlığının önü açılan Yunanistan’a engel olamadığımızdan bir asır sonra Polatlı’dan top seslerini duyduk. Jeopolitik gerçekler bize bunları işaret edip uyarıyor. İstanbul’da bomba patlıyorsa, bu Bosna’nın dramından, Üsküp’ün gözyaşından, Akmescit’in hüznünden, Türkmenli’nin yıkımındandır. Ankara hedef alınıyorsa, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun bırakılıp kaçılmasından dolayıdır. Bu itibarla Musul diyoruz, Kerkük diyoruz, Halep diyoruz, Misak-ı Milli’nin onurundan cesaretle bahsediyoruz. Terör örgütlerinin yalnızca ülkemizde değil, doğup palazlandığı yerlerde imhasını şart ve kaçınılmaz görüyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin terörü kaynağında yok ederken, terörizme destek veren ülkelerle çok yoğun bir diplomasi ve siyasi mücadeleye girmeyi de ihmal etmemesi gerektiğine dikkat çeken Bahçeli, “ Ayrıca ABD’nin PYD-YPG silah yardımı kabul edilemeyecek bir husumet alametidir. Bu ülkeyle NATO şemsiyesi altında müttefik değil miyiz? ABD’nin YPG’yi silahlandırması ne anlama gelmektedir? Bu ülke, sınırlarımız boyunca bir terör koridoru açma gayesinin neye, kime hizmet olduğunun gerçekten de şuurunda mıdır? Fırat’ın doğusunun ABD tarafından terör gruplarının lojistik merkezi haline getirildiği, nakliye uçaklarıyla taşınan silah ve mühimmatın PYD-YPG’ye gittiği nettir. Bilhassa ABD’nin, Rakka operasyonunu önümüzdeki bahar aylarına erteleyip El Bab’a yüzlerce IŞİD’li canileri takviye ettiğine dönük iddiaların yenilir yutulur bir tarafı olamayacaktır” açıklamasında bulundu.

“TÜRKİYE EL BAB’DA MİLLİ GÜVENLİĞİ İÇİN BULUNMAKTADIR"
“Ortadoğu’yu dize getirip Kürdistan’ı inşa etmek isteyen ABD’nin, her yere düşmanlık tohumu saçtığı açık bir hakikattir” diyen Bahçeli, “Terör örgütleriyle ittifak kurmak insan haklarına riayet ettiğini söyleyen, medeni ve demokratik olduğunu iddia eden hiçbir ülkenin harcı olamayacaktır. ABD, seçim ve tercihini gecikmeden, geciktirmeden yapmalıdır. Ya Türkiye Cumhuriyeti ya terörizmin kanlı niyeti. Ya dostluk ya da düşmanlık. Türkiye El Bab’ta milli güvenliği için bulunmaktadır. Peki ABD’nin Ortadoğu’da ne işi vardır? Türkiye terörizmin kanlı dişini kırmak, kökünü kurutmak için hukuki, ısrarlı ve haklı bir mücadele içindedir. Buna karşılık ABD ne yapmaktadır? Türkiye’nin 20 Aralık’ta Rusya ve İran ile Suriye kapsamında yaptığı sekiz maddelik mutabakat önemli ve bundan sonrası için ümit vericidir. Bu stratejik karar ABD’yi kızağa almış, bölgesel anlamda alanını daraltmıştır. Yine üç ülkenin mutabakatında terör örgütleri sayılırken PYD-YPG ve PKK’nın bulunmaması oldukça mahsurludur. Rusya karşısında büyükelçi cinayetinden dolayı mahcubiyet yaşayıp Türkiye düşmanı bu terör örgütlerini görmezden gelmek izah ve telafisi olmayacak bir yanlıştır. Dileğim bu yanlıştan acilen dönülmesidir” ifadelerini kullandı.

“BİZ DE SİYASİ BİR KIRIKLIK VE TAVİZ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"
Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
“Akıl siyasetin merkezinde ahlakla eşgüdüm içinde olmazsa ne devlet ne de millet var olamaz, üstelik payidar kalamaz. Akıldan beslenen fikrin ulaşamayacağı yer yoktur. Büyük filozof İbn Rüşd, fikirlerin kanatları vardır, kimse insanlara ulaşmasını engelleyemez derken kast ettiği budur. Merhum Arif Nihat Asya, inanmak, basamakların çıkamadığı yere kanatlarınla tırmanmaktır görüşünü dillendirirken, aslında fikir ve akıl dengesine de atıf yapmıştır. Adımlarımızı ezbere atmayız, atamayız. Her sözümüzde fikir, her düşüncemizde akıl vardır ve olmalıdır. Bizim için aklın üstü, altı değil, milli olanı mühimdir. 11 Ekim 2016 tarihli Meclis parti grup toplantımızda aylarca Türkiye’nin sıcak siyasi gündemini meşgul eden bir görüşümü dile getirmiştim. Sosyal ağırlığı, siyasal maliyeti günden güne artan fiilli bir soruna vurgu yapmış, konuyla ilgili kanaatlerimi paylaşmıştım. Türkiye’nin fiili dayatmayla daha fazla mesafe alamayacağını, Cumhurbaşkanı’nın ya anayasal sınırlarına çekilmesi veya filli durumun hukuki bir boyut almasını önermiştim. Aylarca devam eden bir fikir yoğunluğu ve akıl yürütmenin sonucunda ve de 15 Temmuz’dan sonra bambaşka bir mecraya kayan Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne tekrar kavuşturulmasını elzem görmüştüm. Filli açmazın sonlandırılması konusunda AKP’nin anayasal bir hazırlığı varsa TBMM’e getirsin demiştim. 10 Aralık’ta AKP, 21 maddelik anayasa hazırlık teklifini TBMM’ne sunmuş, geçtiğimiz Salı günü de mezkur teklif Anayasa Komisyon’unda görüşülmeye başlanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi sözünün ardında, fikri çizgisinin yanındadır. Biz de siyasi bir kırıklık ve taviz söz konusu değildir. Dedim ve diyorum ki, 15 Temmuz’da vatan kaybının sınır hattına gelmiştik. Allah muhafaza, işgale uğruyorduk. İç savaşa savruluyorduk. İlanı yapılmamış bir Sevr’i, hatta daha acıklısını yaşayacaktık. Devletimiz yıkılacaktı. Milletimiz paramparça olacaktı. Bir vatandan olacaktık. Maalesef Türkiye devasa tehditlerin hedefindedir. Ülkemizi Suriye ve Irak yapıp etnik ve mezhep temelli bölme planları dolaşımdadır. Bizim yapmamız gereken ve Türk milliyetçilerinin muazzam, ihmale kurban edilemez bir sorumluluğu vardır. O da, Türkiye Cumhuriyeti devletini hukuk sınırlarına ne pahasına olursa olsun tekrar çekmektir. Bu maksatla Cumhurbaşkanı’nın dayanılmaz filli soruna neden olan uygulamalarının bir anayasal düzenlemeyle sonlandırarak kararı milletin vermesini sağlamaktır.”

“TARTIŞILAN REJİM DEĞİLDİR, OLMAYACAKTIR"
“Yeni krizleri önlemek, gittikçe kabaran kaos dalgasını durdurabilmek için devlet yönetiminde hukuk ve sistemik kuralları hakim kılmak tarihi bir görevimizdir” ifadesini kullanan Bahçeli, “Tartışılan rejim değildir, olamayacaktır. Üzerinde tahribat yapılan, tartışmalara ve uzlaşmaz fikir ayrılıklarına neden olan hükümet etme sisteminin niteliğidir. Bırakalım Türk milleti nasıl ve hangi sistemle yönetileceğine kara versin. CHP, bundan niye korkuyor? Neden kaçıyor? Yalan, düzmece ve asılsız isnatlarla ilk dört maddenin kaldırılacağını, yürürlükteki rejimin son bulacağını hangi hakla, hangi bilgiyle, hangi izanla iddia edebiliyor? İlk dört maddenin değiştirilebileceğini geçmişte fütursuzca söyleyen Kılıçdaroğlu bize ne anlatmaya çalışıyor? Milliyetçi Hareket Partisi olarak devletin çöküş sürecinde olduğunu görüyoruz. Etrafımız ateş çemberine alınmış. Terör örgütleri kanlı vardiyalarına peşi sıra giriyor. Canlı bombalar, bomba yüklü ölüm araçları aramızda dolaştırılıyor. Türkiye bölünsün mü? Vatan elimizden kayıp gitsin mi? Geleceği yeniden planlamak, devleti hukuki tamiratla ayağa kaldırmak varken, akılsızlığa niye kurban gidelim? Bizim için öncelik Türklük, Türkiye ve Türk milletidir. Ve bu aziz millete hazırlığı yapılan anayasal düzenlemeyle ilgili fikrini sormanın, lehte veya aleyhte kararını almanın neresi hatalıdır? Adana’da FETÖ’cüleri övüp, kalabalıklara alkışlatan CHP mi rejimin bekçisidir? Bu CHP değil midir 2007’deki 367 garabetinin mimarı? Bu CHP değil midir, Cumhuriyet mitingleriyle istikrarsızlığın önünü açıp TBMM’de Cumhurbaşkanı seçtirmemenin faili? 27 Nisan E-Muhtırası ne çabuk unutuldu? Laiklik ve demokrasiye sözde değil, özde bağlılık mesajları hala dün gibi hatırımızdadır. Bu CHP zihniyetinin mahsulü değil midir milli iradeye kelepçe vurmak için hukuku tahrip eden eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı? Her şey bir yana, bugüne kadar bu şahsın sesini soluğunu duyan olmuş mudur? 2007’de, TBMM’de Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı, çözümü için müdahil olmak durumunda kaldığımız sertleşen filli bir bunalımın bugün hiçbir şekilde ortasında bulunmayacaktık. Hakkari’ye gidip özerklik vaadinde bulunan Sayın Kılıçdaroğlu, hazırlanan anayasa teklifinin eyalet sistemini getireceğini yüzsüzce söyleyebiliyor. Derlerdi de inanmazdık, meğer doğruymuş; Sayın Kılıçdaroğlu sabah başka akşam başkadır. Pot üstüne pot kırarken, çarkçıbaşı unvanını kimseye vermeye niyetli de görünmemektedir. Bazı CHP milletvekilleri ismimi utanmadan, sıkılmadan İmralı canisiyle yan yana anmaktadır. Bu şuursuzlara şimdilik tavsiyem şudur; gitsinler, damarlarında PKK-HDP kanı akan, bölücülüğü göklere çıkartıp teröristlere övgüler düzen kendi vekil ve parti yöneticilerinin yakalarından tutsunlar” değerlendirmesinde bulundu.

“SİYASETİN TOPLUMSAL SÖZLEŞME YERİNE FİİLİ DURUM TARAFINDAN ŞEKİLLENDİRİLMESİNE SON VERMEK ARZUSUNDAYIZ"
Bahçeli, şunları kaydetti:
“Demokrasiye bağlı olduğumuzdan millete gitmekte sakınca görmeyiz. Milli iradeye sadakat duyduğumuzdan milletimizin kararını duymaktan rahatsız olmayız. Aslında 140 yıldır fiili sorunla boğuşuyoruz. Bu durum kökleri eskiye dayanan bir açmaza işaret etmektedir. Türkiye’nin gündemini var olan değil, yapılacak, yapılması dikte edilen anayasanın işgal etmesi bitsin istiyoruz. Siyasetin toplumsal sözleşme yerine fiili durum tarafından şekillendirilmesine son vermek arzusundayız. Yenisi yazılarak veya yapılarak tüm sorunların çözüleceğine inanılan anayasal tartışmaların mutabakata dayalı çözüme kavuşturulması emelindeyiz. On yıllardır, işin özünde yürürlükteki anayasa siyaset paradigmasına etki ve nüfuz edememektedir. Bunun nedeni, siyasetin anayasadan veya sistemin ana normlarından değil güç ilişkilerinden beslenmesidir. İşte bu filli durumdur. Meşrutiyet yıllarında bu vardı. Tek parti, çok parti dönemlerinde bu hakimdi. Geniş yorumlarla, zorlama ve esnetme yollarla anayasa fiili duruma uydurulmak istenmiştir. Yani vücuda göre elbise değil, elbiseye göre vücut aranmıştır.”

“FİİLİ BUHRANA SON VERMEK BOYUN BORCUMUZDUR"
Türkiye, Cumhurbaşkanı’nın millet tarafından seçildiği andan itibaren farklı bir faza, başka bir evreye geçtiğini söyleyen Bahçeli, “Biz buna hep itiraz ettik, halen de ediyoruz. Ancak 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin daha fazla, uzun süreli fiili yükle gidemeyeceğini, gitse bile yakın bir tehlikede düşeceğini gördük ve inisiyatif alma ihtiyacı duyduk. Biliyoruz ki, en büyük tehlike en yakın tehlikedir. Devleti yaşatmak için toplumsal sözleşmeyi yenilemek, herkesin hukuki sınırlarını yeniden tarif ve tanımlamak, buna da şartsız bağlı kalmak önümüzdeki hedeflerden birisidir. Güç temelli fiili durum Türk siyasetinin en kapsamlı ve kanayan sorunlarından birisidir. Bunu telafi etmek, normalleşip gerçeklerle yüzleşmek, sonra da gerekirse hesaplaşmak lazımdır. Toplumsal sözleşme ve sistemin ana kuralları tarafından yönü ve çapı belirlenmiş bir siyasete süratle geçilmelidir. Siyaset teknik bir sorun değil, sosyal ve sosyolojik ilişkilerin eseridir. Siyasetimizin geleneksel çarpıklığı fiili döngü ve baskının tahkim edilmesidir. Darbelerin altında yatan sebeplerden birisi budur. Siyasi ve ekonomik krizler buradan doğmaktadır. Siyasal cepheleşmelerin tetiğini çeken sorumsuzluğa bu tahkimat cesaret vermektedir. Türkiye bu kadar yoğun tehdit altındayken akıl ve fikir yardımıyla geleceği düşünmek, geleceği kurgulamak ve filli buhrana son vermek boyun borcumuzdur. Bunun onay mercii de büyük Türk milletidir” şeklinde konuştu.

"CHP’NİN İSTESE DE BİZİM MİLLET VE VATAN SEVDAMIZA KAFASI BASMAZ"
Milliyetçiliği, harekete geçiren ve varlığını yegane olarak millete borçlu olan MHP’nin, emanetin sahibine gitmekten asla kaçınmayacağını ifade eden Bahçeli, “Gerçekte gri alanları olmayan, kuvvetler arasındaki ilişkileri tam anlamıyla düzenlemiş ve kesinliğe bağlamış bir anayasa yeryüzünde henüz görülmemiştir. Biz kanun devleti yerine hukuk devletini siyasetin merkezine yerleştirmeliyiz. Biz siyasal alanda tekel yaratılıp politik alternatiflerin sıfıra çekilmesine engel olmalıyız. Demokratik ve siyasi teamülleri güçlendirmeliyiz. Ve de şahısların egemenliği, tek belirleyiciliği yerine toplumsal sözleşmeyi geçirmeli, hukukun kurumsallaşıp derinleşmesini sağlayacak bir sorumluluk ahlakına ruh vermeliyiz. Bizden öncekiler başaramadı diye yılgınlığa kapılacak halimiz yoktur. Nitekim Milliyetçi Hareket Partisi varsa çözüm vardır. Milliyetçi Hareket Partisi ayaktaysa umutlar bitmemiştir. Dün Anayasa’nın kimliği olur mu diyorlardı, bugün bunu ağzına alan yoktur. Dün Anayasa’nın ilk dört maddesi üzerinde spekülasyon yapıyorlardı, bugün CHP dışında bunu anan yoktur. Dün anayasadan Türklüğün çıkarılması konuşuluyordu, bugün buna değinen birkaç bölücü dışında kimseler kalmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi milli, ahlaklı, ilkeli, tutarlı ve ne yaptığını bilen bir siyaset anlayışıyla yoluna devam etmektedir. Biz dibi görünmeyen kuyudan su içmeyiz. Biz iki uçurum yakasını bileştiren çürük ve her an çökecek tahta köprüden geçmeyiz. Ve biz 47 yıllık şerefli şehit emanetini hiçe sayacak bir fikri sapmanın seline asla kapılmayız. Milletimizden nasıl yönetileceğiyle ilgili karar vermesini beklemek, vereceği her karara da bağlı kalacağımızı söylemek bizim milliyetçiliğimizin, milli iradeye hürmetimizin ve demokrasiye bağlılığımızın esası, özüdür. Merhum Hocamız Prof.Dr. Erol Güngör diyordu ki; “milliyetçilik halka dayanan bir hareket olduğu için milli iradeye azami serbestlik tanımak, yani demokratik olmak zorundadır.” Nitekim omurgası çökmüşler bizi anlayamaz. İlk virajda savrulanlar bizi anlamlandıramaz. HDP’nin yedek kulübesine dönmüş, PKK’nın kervan bekçiliğine soyunmuş, Türkiye muhaliflerinin sığınağı olmuş CHP’nin istese de bizim millet ve vatan sevdamıza kafası basmaz” açıklamasında bulundu.

“İNSANIMIZDAN ÜMİDİMİZİ KESEMEYİZ"
İnsanımızdan ümidimizi kesemeyiz. Sorunlar fazla diye karamsarlığa düşemeyiz” diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
“Bir insanın tek başına da olsa neleri yapabileceğini göz ardı edemeyiz. Büyük düşünürümüz Farabi, Şam’da sabahları bahçıvan olarak çalışırken, geceleri de bekçi lambasında felsefenin ummanlarına kulaçlar atıyormuş. Ne yaptığımız değil, neyi amaçladığımız, ülkülerimizin büyüklüğü, uzakları yakın eden fikir ve akıl kudretimiz çağa damgasını vuracak kıvılcımları çakabilir. Sertifikasını almaya hak kazanan kardeşlerime tavsiyem, kendinize güveniniz, öz değerlerinizi diri tutunuz. Çalışmaktan da yorulmayınız. Komplekslerden uzak durup, büyük düşünmekten, hayallere kement atmaktan bir an olsun vazgeçmeyiniz. Çıkar konuşunca vicdan susar diyen merhum Cemil Meriç haklı olsa da, sizler her daim vicdanlarınızla, aklınızla, kalbinizle ve fikirlerinizle aleme ve hadiselerin künhüne yorum getiriniz. Merhum Sabri Ülgener, “Tarihte Darlık Buhranları” isimli eserinde ifade ettiği üzere, kelimelerin manası ve yapısı ile hadiselerin tarihi gelişmesi arasında çok sıkı münasebetler vardır. Hüzünlü olabilirsiniz, ama boynunuzu bükmeyiniz. Her alanda muadillerinizle boy ölçüşebilirsiniz. Soysuz bir çağdaşlığın fevkinde çağlar üstü kalınız. Dönemlere hapsolanların inadına devirler üstüne yükseliniz. Siz geleceksiniz, gelecek sizin omuzlarınızdadır. Meşhur bir düşünür der ki; ’insan, cemiyetin tarihi ve sosyal yapısı hakkında en vazıh görüşe, ya o cemiyet içinde yükselirken ya da düşerken varır.” Dileğim hiç düşmemenizdir, ama olur da düşerseniz ayağa kalkacak kudreti aklınızda, inancınızda, sabrınızda ve sizi siz yapan değerlerinizde bulacağınızdan emin olunuz. Toplumun çözüldüğü, bütün insanların iradelerini kaybetmişe benzediği, idealin, sanatın ve imanın yıkıntıları üzerinde paradan, hasetten ve hazdan başka hiçbir putun ayakta duramadığı bir dönemde, ihlas ve metanetle gönüllere girebilir, makus talihi değiştirecek ilk hareketi başlatabilirsiniz. Hakikat dışında yol arayan, haysiyetsiz bir abesle karşılaşacaktır. Türk milliyetçileri hakikatle kaderini belirlemiş, haysiyetle fikir kutbunu tayin etmiş milletin onurlu fertleridir. Milletimiz, geçirdiği değişmenin veya hedeflediği geleceğin aleyhinde bir sonuca vardığının farkındadır, bu sonuçtan şikâyetçidir, tarihte bunun sebeplerini bularak kendini yerle gök arasında kararsız dolaşmaktan kurtarmak istemektedir. Buna öncü Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir. Sizlere güveniyorum, sizlere inanıyorum.”

Son Güncelleme: 24.12.2016 16:22
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner287