MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz. Türk’üz, Türkçüyüz, Turan’ın sevda ve hedefindeyiz" dedi.
Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, terörizmle mücadelenin çok boyutlu icra ettiğini belirtti. Türkiye’nin milli bekasını korumak için bütün milli güç unsurlarını seferber ettiğini vurgulayan Bahçeli, "Ülke topraklarıyla birlikte sınır ötesinde süren askeri operasyonlarımız yalnızca ve yalnızca milli güvenliğimizi sağlamaya dönüktür ve kesinlikle ara verilmeden devam ettirilmelidir. Ancak terörizmle girdiğimiz yoğun mücadelede acı verici şehadet haberleri de peş peşe gelmektedir. Türk milleti varlığını ve egemenlik haklarını savunurken ağır bedeller ödemektedir. 23 Kasım 2016 Çarşamba gününden bugüne kadar, beşi El Bab operasyonunda olmak üzere; 12 fidanımızı, 12 kahramanımızı, 12 ana kuzusunu şehit verdik. Milletçe bir kez daha yandık, yeniden kavrulduk. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, silah arkadaşlarına, milletimize sabır ve başsağlığı niyaz ediyorum. Halen tedavi altında bulunan evlatlarımızın bir an evvel şifa bulmalarını diliyorum" diye konuştu.
"YA İSTİKLAL YA ÖLÜM DEMEKTEN BAŞKA ÇAREMİZ YOKTUR"
Bahçeli, terörle mücadelenin Türkiye için geri dönüşü olmayan, ihmal ve dikkatsizliğe asla gelmeyecek bir süreç olduğunun altını çizerek, "Bu süreçte ’ya istiklal ya ölüm’ demekten başka seçeneğimiz yoktur. Mücadelemiz gerekirse, Türk milletinin son ferdine kadar devam etmelidir ve inşallah da edecektir. Karşımızda sadece eli ve vicdanı kanlı teröristler yoktur. Karşımızda yalnızca terör örgütleri de yoktur. Yedi düvel tekrar zincirlerinden boşanmış, tekrar silah ve bomba başı yapmış; kiralık örgütler aracılığıyla Türkiye’ye fitne okları fırlatmaktadır. Özgürlük şarlatanları, sömürgecilik markaları besiye çektikleri teröristleri üzerimize salmakta; sonra da dönüp ’niye karşı çıkıyorsunuz?’ demektedir. Sahte demokrasi bekçileri, sanal insan hakları savunucuları, canileri silahlandırıp kışkırtarak Türkiye’ye karşı kullanmakta, arkasından da hak-hukuk uyarısı yapacak kadar yüzsüzleşmektedir. Terörle mücadeleyi batıya rağmen sürdürmeliyiz. Boyunlarında efendilerinin tasma izi bulunan teröristleri her neredelerse, hangi delikte saklanıyorlarsa araya araya bulup tümden imha etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir. Bağımsızlığımızda gözü olan varsa, o gözleri çıkarmasını biliriz, kirli elleriyle içimizi karıştırmaya kalkan olursa, ki vardır, o elleri heyecanla kırarız. Sömürgeciliğin üzerine oturmuş devletlerden, mazisi katliam, şiddet ve vicdansızlık olan ülkelerden öğrenecek hiçbir şeyimiz yoktur" ifadelerini kullandı.
"BÖLGE HER ŞEYE GEBEDİR VE TERÖRİSTLER ÇEVREMİZDE KOL GEZMEKTEDİR"
"Türkiye meşru müdafaasını yapmaktadır" diyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye devlet olmaktan kaynaklanan hak ve tarihsel çıkarlarını can pahasına savunmaktadır. Bundan hoşlanmayan varsa, kendi meselesidir. Bizi bağlamayacak, bildiğimizi ve inandığımızı uygulamaktan vazgeçiremeyecektir. Komşu coğrafyalar allak bullaktır. Irak parlamentosu Haşdi Şabi’ye meşruiyet atfederek devlet adına kuvvet kullanma yetkisi vermiştir. Bu örgüt PKK’yla ittifak halinde, Türkmen kenti Telafer’in kapısına dayanmıştır. Sincar Dağı yeni bir Kandil olarak sivrilmektedir. PKK, Tuzhurmatu’daki Murtaza Ali Dağı’na namertçe adını yazmıştır. Bölge her şeye gebedir ve teröristler çevremizde kol gezmektedir. Türkiye, 24 Ağustos’tan bu tarafa, yani 98 gündür, Fırat Kalkanı Harekatını sürdürmektedir. Bu askeri hareket süresince 18 vatan evladımız şehit olmuştur daha ne kadar şehit geleceği belli değildir. Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için Suriye’dedir. Terör örgütlerini kaynağında yok etmek, tehdit ve tehlikeleri odağında etkisiz hale getirmek için olağanüstü bir çaba sarfedilmektedir ve biz dualarımızla Mehmetçiğin arkasındayız. Görülüyor ki, Fırat Kalkanı Harekatı El Bab’ta yoğunlaşmıştır. 24 Kasım’da, bir tankımız havadan hedef alınmış, dört askerimiz şehit düşmüş, dokuzu da yaralanmıştır. Rusya, Türk askerine ateş açan savaş uçaklarının kendilerine ait olmadığını açıklamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ise katil uçakların Suriye rejim güçlerine ait olduğunu değerlendirmiştir."
"SURİYE’NİN SALDIRI VE PROVOKASYONLARI YANAN ATEŞE BENZİN DÖKMEKTEDİR"
22 Ekim’de El Bab’ın doğusunda kıpırdanan PYD-YPG’lilerin vurulmasının ardından Suriye’nin hava savunma sistemlerini aktive etmesiyle yapılan operasyonların durdurulduğunu hatırlatan Bahçeli, "9 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Petersburg’da yapılan görüşmenin olumlu havası mola vermişti. Genelkurmay Başkanı ve beraberindeki heyetin Rusya ziyaretinde, bu ülkeyle varılan anlaşmaya binaen 12 Kasım’da terörist hedeflere Türk savaş uçaklarının operasyonu yeniden başlamıştı. Hava desteği sayesinde, karadan ilerleyen TSK ve Özgür Suriye Ordusu unsurları El Bab’ın iki kilometre yakına kadar ulaşmışlardır. Buradan IŞİD ateş altına alınmıştır. El Bab’ın teröristlerden temizlenmesi için gerekli müdahale yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Bunlar oluyorken, Esad ve PYD’de El Bab’ı ele geçirme amacındadır. Bu maksatla Türkiye’nin önü kesilmeye çalışılmaktadır. El Bab stratejik bir yol ağzı, kavşak noktasıdır. Türk vatanının Halep ve Şam’a açılan kapısıdır. El Bab’ın kontrol ve denetim altına alınması bölgesel denklemin yeniden kurulması demektir. Bu nedenle herkesin gözü Halep’e bağlı bu şehirdedir. Türkiye’nin, Çobanbey-Cerablus hattından güneye 40-50 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasında en önemli eşik El Bab’tır. Eğer El Bab alınırsa, hemen peşinden Arime ve Menbiç sırayı alacak, bilhassa PYD-YPG’ye ağır bir darbe vurulacaktır. Bu aynı zamanda Suriye topraklarının terör örgütlerinden temizlenmesi anlamına gelecektir. Elbette Suriye’nin güneyine inmek tehlikelerle doludur. En başta TSK’nın Suriye ordusuyla sıcak teması muhtemel ve mümkündür. Bu durum ise iki ülkenin savaşma riskini ortaya çıkaracaktır. Suriye’nin saldırı ve provokasyonları yanan ateşe benzin dökmektedir. Türkiye’nin asıl amacı Suriye’yle askeri rekabet ve çatışma yaratmak değildir, olmamalıdır. Bu ülkenin toprak bütünlüğüne saygı ve riayet asıldır" değerlendirmelerinde bulundu.
PUTİN’E ÇAĞRI
Bahçeli, Türkiye’nin güvenliği için terör örgütleriyle mücadele edildiğini belirterek, "Bunu herkes görmeli ve idrak etmelidir. Hiç gereği yok iken, Suriye’yle savaşa tutuşmak önceden kestirilmesi imkansız olan devasa badire ve belalara yol açabilecektir. Putin yönetimi hem nalına hem mıhına vurarak sözüm ona arada durmakta, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı rol takınmaktadır. Bu esnada İran faktörü de yabana atılmamalıdır. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında, El Bab’ın denge noktası olduğu bellidir. Esasen Şam yönetimi, El Bab’ın kullanılarak Halep’e giden yolların açılacağını hesaplamaktadır. Nitekim Esad Halep’te katliam yapmaktadır. Rusya’yla birlikte bu kentteki direnişi kırmak istemektedir. Zorbalık ve cinayet Halep’i kavramıştır. Son günlerde, Halep’in doğusunda düzenlenen saldırılarda 600’ü aşkın masum katledilmiş, 300 bin sivil ise dar bir alana sıkıştırılmıştır. Nitekim yeni bir göç tufanı an meselesidir. Halep’te cinayet vardır, Halep’te azap ve işkence hakimdir ve Halep’in ölüme terk edilmesi, milli haysiyetimizin sukutu, tarihimize yüz çevirmek demektir. El Bab giderse, Halep’in tehlikeye gireceğini planlayan Esad, bir yandan Türkiye’nin sabrını test etmektedir diğer yandan terör örgütlerine el altından destek çıkmaktadır. Türkiye için yegane seçenek El Bab’ın terörizmden arındırılmasıdır. Başladığımızı bitirmekten başka yolumuz kalmamıştır. Moskova yönetimine düşen de, Esad’ı frenlemek, çılgınlıktan alıkoymak, diyalog atmosferini bozmamaktadır. 24 Kasım saldırısının müsebbipleri, yani katiller her kim ya da kimlerse Türkiye’ye teslim edilmelidir. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için bu şarttır" şeklinde konuştu.
"HERKES AYAĞINI DENK ALSIN”
El Bab’ın mücavir alanlarında ellerin tetikte olduğunu ve sinirlerin gergin olduğuna değinen Bahçeli, "Bir kıvılcım Türkiye-Suriye arasındaki gerilimi daha da şiddetlendirecek, silahlı bir çatışmaya dönüştürecektir. Bu ihtimali görerek soğukkanlı olmak durumundayız. Panik içinde hareket etmeden askeri ve diplomatik imkanları eşgüdüm halinde kullanmalıyız. Bunun yanında zalimlere tamam dememeli, tamah etmemeliyiz. ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Suriye politikasında güçlü değişikler yapacağını ifade etmiş, güvenli bölge tasavvuruna olumlu yaklaştığını açıklamıştır. Ne var ki, Esadla bir süre daha devam edilmesinden yana olduğunu da saklamamıştır. Fırat Kalkanı Harekatıyla terörizmin belini kırmak Türkiye için altın fırsattır. Bu fırsatı tepmemiz akıl ve mantık işi değildir. Güney sınırlarımız boyunca çizilmek istenen ihanet ve melanet haritalara izin verilmemeli, terör koridoru olarak düşünülen alanlar teröristlere sadece mezar yapılmalıdır. Tarih boyunca kahraman milletler, varlıklarını daima ya çilelerle, mihnetlerle yahut kanları ile ödeye gelmişlerdir. Türk milleti gazidir, kahramandır, çileye katlanır, mihnete dayanır, tertemiz kanını kutlu varlığının istikbali için seve seve döker ama bilinsin ki, hak bildiği yoldan dönmez, geleceğini ise asla pazarlık konusu yapmaz. Herkes ayağını denk alsın; aziz milletimiz yeri geldiğinde pireyi gözünden, çakalı göğsünden vurmaktan korkmayacaktır" açıklamasında bulundu.
"AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN SEFİL KARARININ HUKUKİ BAĞLAYICILIĞI OLMADIĞI GİBİ…
Bahçeli, 24 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nun yozlaşmış niyetini yeniden gösterdiğini, aldığı kararın tarihe kara bir leke gibi kazındığını söyleyerek, şunları kaydetti:
"Avrupa zihniyeti Türk ve Türkiye düşmanlığını bir kez daha teyit etmiştir. 15 Temmuz’da Türkiye’yi duymayan, görmeyen, darbe teşebbüsüne tepki göstermeyen yanlı ve çarpık Avrupa zihniyeti, Türkiye’nin iç işlerine karışıp lafta yürüyen müzakerelerin dondurulması için tavsiye kararı almıştır. 3 Ekim 2005’te başlayan üyelik müzakereleri resmen değilse bile, fiilen kesintiye uğramıştır. Avrupa Parlamentosu’nun sefil kararının hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi milletimiz nezdinde de hiçbir hükmü, hiçbir geçerliliği yoktur. 37’ye karşı 479 oyla alınan bu sakat karar Avrupa Birliği’nin yanlı, kasıtlı ve samimiyetsiz tavrını yeniden dışa vurmuştur. Avrupa Parlamentosu’nun üyelik müzakerelerini sonlandırma veya dondurma yetkisi bulunmamakla birlikte, AB Konseyi ve üye ülke yönetimlerine siyasi telkin niteliği vardır. Aralık ayında toplanacak AB Konseyi, Parlamento’nun bu tavsiye kararını görüşecek ve kesin bir karara bağlayacaktır. Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen tasarıda, ülkemizde 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan durum ve OHAL uygulaması eleştirilmiştir. İdam cezasının yasalaşması halinde katılım sürecinin resmen askıya alınacağı vurgulanmıştır. Bu bir tehdit ve korkutma teşebbüsüdür. Avrupa Parlamentosu madem idam cezasını istemiyor, bunu ilişkilerin sonlandırılması için bahane görüyor; o zaman yarından tezi yok, AKP idam cezasıyla ilgili kanun teklifini TBMM’ye taşımalıdır. El mi yaman bey mi yaman muhataplarına gösterelim, hepsini birden yıldırım vurmuşa çevirelim. Türkiye’nin kukla devlet olmadığını, onun bunun icazet ve iznine tabi bulunmadığını karşımızda sıra sıra dizilmiş yaşlı kıta temsilcilerine ispat edelim."
"AP, OHAL’İ ELEŞTİRİRKEN HİÇ UTANMIYOR"
Avrupa Parlamentosu’nun OHAL’i eleştirirken hiç utanmadığına vurgu yapan bahçeli, "Merak ediyoruz, aynı dozdaki eleştiriyi Fransa’ya yapmak söz konusu Parlamento’nun aklından geçmiş midir? 15 Temmuz’da, Ankara suikasta uğradı, çatısı altında olmaktan iftihar ettiğimiz Gazi Meclis’e kurşunlar, bombalar yağmur gibi yağdı. Avrupa Parlamentosu ne konuşuyor, kime ne anlatmaya çalışıyor? Allah etmesin, vatan işgal mi edilseydi? Türkiye iç savaşa mı girseydi? Ne yapacaktık, Haçlı kafilesinin son kalıntılarına bu toprakları mı çiğnetecektik? Bu ne utanmazlıktır? Bu ne aymazlık, bu ne şuursuzluktur? AB, 53 yıldır bizi oyalıyor. Üstelik PKK, FETÖ, DHKP-C gibi zehirli ve nifak saçan terör örgütlerine zırh oluyor, itirazlarımıza rağmen onları pışpışlıyor. AB, sudan bahanelerle elimizi tutup, Türkiye’yi hizaya sokmak için durum kolluyor. Müslüman Türk olmaktan vazgeçseydik çoktan AB’ye kabulümüz tescillenmişti. Yorgan gitti kavga bitti deseydik mesele yoktu. Terör örgütlerine vatanı peşkeş çekip teröristleri omuzlarda gezdirseydik övgülerden başımızı dahi kaldıramazdık. AB müzakerelerinin ne tadı ne de tuzu kalmıştır. Türk milleti, bizzat Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, kendi yolunu çizecek kudrettedir. Türkiye, AB karşısındaki tutumuyla yerden göğe kadar haklıdır. AP’nin kararı Kapıkule’den giremeyeceğine göre, şartlar oluşursa bizim de kapıları açıp gelen gelir, giden gider demek en doğal hakkımızdır. Suriyeli mültecileri tehdit vasıtası kullanmak elbette çok insani ve adil değildir. Ensar olmanın vakarına bu yakışmayacaktır. Ancak insanların seyahat özgürlüğünü engellemenin de hiçbir manası olmayacaktır. Bırakalım giden gitsin. Gidenler sağ biz selamet diyelim. Türkiye, Avrupa’nın bekçisi, toplama kampı değildir. İrademiz vardır, egemenlik haklarımız vardır, hükmü şahsiyetimiz vardır, bir devlet aklı, kadim ve tarihi bir tecrübemiz vardır" diye konuştu.
AMBARGO KARARI
İhracat ve ithalatta ana partner olan AB’yle şu anda ilişkiler dibe vurmuşsa, bunun sorumluluğunun Türkiye’ye ait olmadığını söyleyen Bahçeli, "Biz Ankara’da havai fişeklerle adaylık müzakerelerinin başlaması kutlanırken de temkinliydik. Biz, AKP’nin, AB’nin peşine takıldığı dönemlerde de iktidarı uyarıyor, gelişmelere ihtiyatlı ve uyanık bakıyorduk. Avrupa kaderimiz değildir. Bizi onurlu ve eşit bir üye olarak kabul edip hazmedeceklerse diyeceğimiz bir şey doğaldır ki olmayacaktır. İmtiyazlı ortaklık ucubesine ise karnımız toktur. Bu kadar kaotik ve sorunlu bir ortamda, bir Alman şirketinin yanı sıra, Avusturya Parlamentosu’nun Türkiye’ye silah ambargosu kararı tam bir utanç vesikasıdır. Bu ambargonun gerekçesinde diyorlar ki, Türkiye bu silahları muhaliflerine kullanabilir. Muhalifler kimdir? Hitler’in anavatanı neyi kast etmektedir? Eğer terör örgütleri muhalif olarak görülüyorsa, Avusturya’nın terörizmin beşiğini sallayan ülkelerden birisi olduğu net bir şekilde belgelenecektir. Anlaşılan at sırtında Viyana’ya kadar gidişimizin sarsıntı ve karın ağrısı hala atlatılabilmiş değildir. Tüm bunlar olurken, AB’nin karşısına alternatif olarak Şanghay İşbirliğini Örgütünü çıkarmak, bununla dengelemek klasik ve eski bir taktiktir. Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz. Türk’üz, Türkçüyüz, Turan’ın sevda ve hedefindeyiz. Ne Avrupa Birliği, ne Şangay İşbirliği, biz diyoruz ki sonuna kadar Türk birliği. Niye tek millet iki devlet olduğumuz Azerbaycan’la ayrı duralım? Niye sınır ve duvarları aramızdan kaldırmayalım? Nüfusu 300 milyonu aşan Türk dünyasıyla soğuyan ilişkilerimizi neden canlandırmayalım?" ifadelerini kullandı.
Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Hindistan’a, İran’dan Asya stepleri ve Avrupa içlerine kadar her yerde Türklüğün cevher ve damarı olduğunu kaydeden Bahçeli şöyle devam etti:
"Hareket noktamız Çift Başlı Selçuklu Kartalı sembolüyle ruh ve anlam kazanacaktır. Bir ayağı batıda, diğeri ayağı doğuda; bir başı batıya dönük, diğeri doğuya çevrik Çift Başlı Kartal ecdadımızın güç ve kudretinin simgesi, bizim de stratejik irademizdir. Batıdan kopmayalım, doğuya sırt dönmeyelim. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesisini kendisine siyasi misyon belirlemiştir. Bu misyonumuzun kökleri, Türk milletinin tarihi ve kültürel gerçeklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın tezahürüdür. İçe kapanmak yerine dışa açılmak, kültür ve medeniyet havzalarımıza tutunmak Türk milletinin geleceği açısından mecburiyettir. Anadolu’nun merkez olduğu bir Türk medeniyeti huzurun adresi, kardeşlik ve dostluğun güvencesi, bölge ve dünya istikrarının yegane seçeneğidir. İşte bunun için Türk Birliği, bundan dolayı tüm Türklerin birleşmesi gayemiz, muradımız ve Türkiye için tarihi bir tercihtir. Yel üfürdü, sel götürdü demeyelim, harekete geçelim. Unutmayalım, baş sağlam oldukça börk her zaman bulunacaktır."
29 Kasım 2016 Salı 12:47
Son Güncelleme: 29.11.2016 12:56