Siyasetin genel anlamdaki tanımı; devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayışların bütünüdür.
Yani devleti nasıl yöneteceklerine ilişkin plan, program ve projelerini halka anlatarak destek isteyecekler… Çoğunluğun olurunu alan siyasi yapı devleti yönetecek.
Devleti yöneten kadro elemanları yeterli, yerli, milli, ülke çıkarlarını her şeyin üstünde gören, bilgili, yetenekli, yeterli, namuslu, güvenilir ve dürüst insanlardan oluşmalıdır.
Bu kadroyu oluşturacak yapılar, siyasi partilerdir.
Siyasi partileri yöneten kadrolar da bu tanıma uygun insanlardan oluşturulmalıdır.
Nasıl oluştuğunun analizini yapalım.
“Siyaset; yalancıların, ikiyüzlülerin, rüşvetçilerin, namussuz, çıkarcı ve bencil insanların işidir” anlayışını yıllarca topluma enjekte ederek, namuslu insanların siyaset dışında kalmaları sağlandı.
Erdoğan, bu imajı yıkmaya çalışan dünya ölçeğinde sözüne güven duyulan tek liderdir.
Ama siyaset Erdoğan demek değildir.
Tüm siyasiler Erdoğan kadar duyarlı ve namuslu olmalıdırlar.
Nerede?
Kim kaybetmiş ki biz bulalım.
*
Peki, bu siyasi anlayışı yıllarca topluma enjekte etmeye çalışanlar siyasilere iftira mı atıyorlar?
Kesinlikle hayır…
Keşke iftira atmış olsalardı.
Siyasi partiler, ülkenin her il ve ilçelerinde faaliyet gösteren yapılardır.
Binlerce, on binlerce, yüzbinlerce yöneticisi ve milyonlarca üyesi olan kuruluşlardır.
Bu kadar çok insanı bünyesinde barındıran yapıların içinde her karakterde insanı bulmak mümkündür.
Kimsenin alnında iyi ya da kötü yazmıyor.
Her siyasi partide, namussuz, ahlaksız, bencil, çıkarcı, yalancı, iftiracı insanların azınlık durumunda olmalarını normal kabul etmek durumundayız.
Ancak, partinin tepe noktasında bulunan yöneticiler namuslu ve dürüst insanlardan olması şartı vardır.
Aksi olduğu takdirde, bu siyasi yapı ülkeyi felakete sürükler.
*
Parti liderleri lekesiz olmak zorundadırlar.
Namuslu, dürüst ve sözünün eri olmalıdırlar.
İktidarda bulunan Ak Parti’nin lideri Erdoğan bu tanıma uygun hatta dünya ölçeğinde kendini kabul ettirmiş, dünyanın en önemli ve en güvenilir lideri durumundadır.
Bu ülkemiz için büyük bir gurur vesilesidir.
Gelelim ana muhalefet partisinin liderine...
Kemal Kılıçdaroğlu; her kesimin ve herkesin bildiği gibi, FETÖ terör örgütünün şantaj kaseti ile partinin başından uzaklaştırılan Deniz Baykal’ın yerine “aday yapılarak getirilen kişidir”.
CHP’yi ele geçirme planının ilk aşaması bu idi…
Başarılı da oldular…
Parti tamamen FETÖ denetimi altına girdi.
Bu yetmedi…
Devletimizi de ele geçirme doğrultusunda baş kukla olarak göreve devam etti.
*
Deniz Baykal’ın makamını kaset şantajı ile ele geçiren Kemal’in ihaneti, Deniz Baykal’ı büyük bir üzüntüye sevk etti… Ve, felç geçirdi…
Ama, o KEMAL, utanmadan Sayın Baykal’ı evinde ziyarete gitti…
Sayın Erdoğan’a attığı iftiralardan dolayı mahkemelerce mahkum edilen ve onbinlerce lira tazminat ödemek zorunda kalan Bay Kemal, yine hatırlayın, Belediye seçimleri sonrası, hiçbir çalışanın isten çıkarılmayacağı sözünü verirken şu ifadeleri kullanmıştı…
"Size namus ve şeref sözü veriyorum. Hiç kimsenin işine son verilmeyecek. Teminatınız benim" …
Hani nerede o söz…
Kendi belediye başkanlarına söz geçiremeyecek kadar zavallı olan Sayın Genel Başkan, İstanbul Belediyesi’nden on binlerce, diğer belediyelerden de toplam yüz binlere yakın işçi işten çıkarılırken neredeydi!
Başta İstanbul Belediyesi olmak üzere diğer belediyeler işten attıkları işçilerin yerine teröristleri doldurdular.
Belediyeleri babalarının çiftliği gibi kullandılar.
*
Bugün o söz konusu belediyeler için; terör, rüşvet, yolsuzluk, haksızlık ve zimmet suçlarına ilişkin tahkikatlar yapılmaktadır.
Birçok belediye başkanı ve üst düzey yöneticileri rüşvet, zimmet, ihale yolsuzluğu nedeni ile tutukludurlar.
*
"Türkiye açık ceza evidir. Can ve mal güvenliği yoktur. Vatandaşlarınızı göndermeyin" diyen birisinin Türkiye yönetimine talip olması kadar alçakça bir yaklaşım olabilir mi?
Avrupa birliğinden "Türkiye’ye ekonomik ambargo uygulayın" diye talepte bulunan birisi muhalefet lideri olabilir mi?
Büyükelçilere mektup göndererek, iş adamlarının Türkiye’de yatırım yapmaları halinde sözleşmelerini iptal ederim, diyerek tehdit savuran birisi ancak Türkiye düşmanı olabilir.
Bu yapılan alçaklıklar ve daha yüzlerce benzerleri çabalar vatan hainliği değil mi?
*
Siyaset özünde namuslu, dürüst, vatan sevgisi ile donatılmış, yeterli bilgi sahibi olan, kapasiteli, çalışkan ve becerikli insanların yapması gereken bir iş olarak algılanmalı.
Ne yazık ki siyasetin çok kötü bir iş olduğu şekilde sergilenmiş olması, siyasetten nefret edilme noktasına getirilmiştir.
Bize söylenen " Siyaset ikiyüzlü, sahtekâr, namussuz, yalancı, rüşvetçi, kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen bencil insanların kümelendiği bir yerdir " İfadesinin gerçeği ile karşı karşıyayız.
Namussuzlar kadar namusluların da var olduğu inancı ile namuslu siyasilerden beklentilerimizi sıralamak istiyorum.
Ülke düşmanlarına siyaset yasağı getirilerek, seçme ve seçilme haklarından mahrum edilmeli.
Vatana ihanet yasası çıkarılmalı.
Teröre uzaktan, yakından destek olanlar terörist olarak yargılanmalı.
Mahkemece ilişki tespiti halinde siyasi haklardan mahrum edilmeli…
FETÖ’nün siyasi temsilcileri mutlaka yargılanmalı.
Ülkemizin geleceği için bu çok önemli gördüğüm taleplerim mutlaka gündeme alınmalı.
Şu siyasi yapı tertemiz, diğerleri kötü demiyorum.
İnsanın olduğu her yerde pislikler de olur.
Ancak bir siyasi partinin lideri pislik olursa vay o ülkenin haline.
İmam namussuz olunca cemaatin ne halde olduğunu siz düşünün.
Saygılarımla…
İDRİS ORTAKAYA