Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Beştepe’de basın toplantısı düzenledi. Kalın, Halep’teki durumun her gün kötüye gittiğini belirterek, Eylül ayında ABD ile Rusya Federasyonu arasında yapılan çatışmaların durdurulması anlaşmasının 1 hafta bile sürmeden çöktüğünü söyledi. O süreç içerisinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da yoğun bir diplomasi trafiği olduğuna dikkat çeken Kalın, Erdoğan’ın hem Obama ile hem de diğer aktörlerle görüşmeler yaptığını anımsattı. Kalın, şuanda Suriye ile ilgili 3 ana konunun gündemlerinde olduğunun altını çizerek, “Birinci acil konu Halep’teki çatışmaların durdurulması ve insani yardımların buraya ulaştırılması. İkinci olarak genel manada siyasi geçiş sürecini sağlayacak şartların oluşturulması. BM çatısı altında başlatılan siyasi geçiş süresinin yeniden başlatılması. Üçüncüsü de Suriye topraklarında yer alan DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı mücadele konusudur. Halep’teki çatışmaların durdurulması ve insani yardımların buraya ulaştırılmasıyla ilgili olarak bu hafta sonu İsviçre’de bir toplantı yapılacak. Türkiye adına da Dışişleri Bakanımız katılacak. Oraya çeşitli tekliflerle gidilecek. Cumhurbaşkanımız bu konuyu İstanbul’da Putin’le de ele aldılar. Verilen talimatlar çerçevesinde de bu haftasonu oraya bir takım tekliflerle gidilecek ve tekrardan çatışmaların durdurulması ve insani yardımların Halep halkına ulaştırılması için adımlar atılacak. Bizim de umudumuz bu müzakerelerden somut bir sonucun çıkması ve Halep merkezli olarak çatışmaların biran önce durdurularak insani yardımların buraya ulaştırılması” diye konuştu.
RUSYA İLE NORMALLEŞME SÜRECİ
İstanbul’da yapılan Dünya Enerji Kongresi kapsamında Putin’in 10 Ekim’de Türkiye’ye gelmesiyle Türkiye ve Rusya ilişkilerinin normalleşmesiyle ilgili önemli bir süreç yaşadıklarını ifade eden Kalın, “24 Haziran’da mektup aracılığıyla ve Cumhurbaşkanımızın gönderdiği mektupla başlayan normalleşme süreci başladığından beri liderlerin üçüncü görüşmesiydi İstanbul’da gerçekleşen görüşme. Burada özellikle ikili ilişkilerin normalleşmesi, vize serbestisi, Türk ihracat mallarının Rusya’ya gönderilmesi ve taşımacılık ile ilgili son engellerin kaldırılması konusunda mutabık kalındı. En önemli başlıklarından bir tanesi de Türk Akımı anlaşmasının orada imzalanmasıydı. Bu bölgenin enerji haritasını değiştirecek nitelikte çok önemli bir anlaşma. Hem kendi ulusal enerji ihtiyacımız açısından hem de Avrupa’nın enerji ihtiyacı açısından büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda Suriye ve bölgesel konuları da Suriye ile ilgili konuları da ele alma fırsatı oldu” açıklamalarında bulundu.
“PKK’NIN DEAŞ’TAN BİR FARKI YOKTUR”
Terörle mücadele konusunu da ele alan Kalın, bu akşam yapılacak olan güvenlik zirvesinde de bu konunun etraflıca ele alınacağının altını çizdi. Kalın, özellikle son dönemde terör örgütünün saldırıları neticesinde dünyanın bu terör örgütünün vahşet yüzünü daha net şekilde görmesini de beklediklerini dile getirerek, “Zaman zaman DEAŞ terörü söz konusu olduğunda en şiddetli açıklamaları yapan ülkelerin ya da mercilerin PKK saldırıları söz konusu olduğunda bunları çok zayıf açıklamalarla geçiştirmesi de bizim için anlaşılmaz bir durumdur. Çünkü PKK’nın DEAŞ’tan bir farkı yoktur. YPG’nin DEAŞ’tan, PKK’dan bir farkı yoktur. Terör örgütleri arasında bir takım hiyerarşiler kurmak, iyi-kötü gibi ayrımlar yapmak terörle mücadeleye verilecek en büyük zarardır. Özellikle yine PKK terör örgütünün son dönemde siyasi parti mensuplarına yönelik saldırıları da şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu siyasete, milletin iradesine de yapılmış bir saldırıdır. Bunun da PKK’nın Avrupa’daki destekçileri tarafından açık ve net bir şekilde görülmesi ve en net, gür bir sesle kınamalarını beklediğimizi ifade etmek istiyorum” eleştirisinde bulundu.
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Kalın, bir gazetecinin Türkiye’nin Irak Büyükelçisinin Irak Dışişleri Bakanı tarafından çağrıldığına yönelik iddialara ilişkin görüşlerini sorması üzerine, “Bu konudaki görüşmeler devam ediyor. Biz bu sorunun müzakereler ve diyalog yoluyla çözülmesinden yanayız. Fakat bunu söylerken özellikle Türkiye Cumhuriyetini, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını hedef alan asılsız iddiaları da en şiddetli şekilde reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Birileri bu konu üzerinden sadece Türkiye ile Irak arasında değil, Sünniler ve Şiiler arasında yeni gerginlikler yaratmanın peşinde olabilir. Biz bunları peşinen reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyorum. Bizim için Sünnilik-Şiilik diye bir üst kimlik yok. Ama bunlar üzerinden bir çatışma ortamı yaratmaya çalışmak sadece ve sadece bölge halkına zarar verir, bölgenin düşmanlarını sevindirir. Bütün Iraklı taraflara çağrımız, bu meselelerin müzakere, diyalog yoluyla çözülmesi ve İslamın her zaman emrettiği bir merhamet ve anlayış diliyle hareket edilmesidir” cevabını verdi.
“BU DARBENİN ARKASINDA FETÖ’NÜN OLDUĞUNA DAİR TÜRK KAMUOYUNDA EN UFAK BİR TEREDDÜT SÖZ KONUSU DEĞİL”
Kalın, FETÖ terör örgütünün elebaşı Fethullah Gülen’in gerek iadesi, gerekse de tutuklanmasıyla ilgili taleplerinin tüm dünya tarafından bilindiğini anlatarak, “Bununla ilgili hukuki süreçte devam ediyor. Önümüzdeki günlerde de Adalet Bakanımız Amerika’ya bir ziyaret gerçekleştirecek ve bu konuları kendi mevkidaşlarıyla detaylı bir şekilde konuşacak. Şuana kadar bildiğiniz gibi 15 Temmuz darbesi öncesine ilişkin dava dosyaları Amerikan makamlarına ulaştırıldı. Orada zaten yeteri kadar delil var. Ayrıca 15 Temmuz sonrasıyla ilgili yürütülen bir hukuki süreç var. Dava dosyası da şekilleniyor ve bunlar ortaya çıktıkça zaten Amerikalı muhataplarla bunlar paylaşılıyor. Şimdi bakın burada Amerikalıların belki anlaması gereken bir husus var o da şudur; delil vesaire dedikleri zaman sanki delil yokta zorlama bir dava oluşturuluyor, bir talep yapılıyormuş gibi bir algı yaratıyorlar. Türk kamuoyunda da bu tabi ki büyük bir tepkiye yol açıyor. Fethullah Gülen’in Amerikan yönetimi ve Amerikan Devleti tarafından bir şekilde korunduğu intibahı uyandırıyor. Bundan da rahatsızlık duruyorlarsa, bunun önüne geçeceklerse de Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetlere daha fazla kulak kabartmaları gerekiyor. Bu sadece Cumhurbaşkanı veya hükümetin konusu değildir. Bu Türkiye’nin konusudur. Bu darbenin arkasında FETÖ’nün olduğuna dair Türk kamuoyunda en ufak bir tereddüt söz konusu değil. Dolayısıyla hukuki süreçleri de dikkate alarak bir yaklaşımın sergilenmesi esastır” şeklinde konuştu.
FETÖ meselesinin yanında YPG/PYD terör örgütlerine destek meselesi konularında Amerikan yönetimiyle anlaşmazlık yaşadıklarını vurgulayan Kalın, “Bu konuda da biz pozisyonumuzu baştan beri çok net bir şekilde koyduk. Bir terör örgütünü, bir başka terör örgütüyle bertaraf edemezsiniz. Cerablus operasyonu aslında alternatif modellerin olabileceğini de bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla burada Suriye’nin hem sosyolojik dinamiklerini dikkate alan, hem bölgeye yansıyanları hesaba katan bir yaklaşım gösterilmesi gerekir. Aynı zamanda Türkiye’nin bu konudaki güvenlik kaygılarını da müttefiklerimizin dikkate alması gerekir. Çünkü PKK’nın PYD ile PYD’nin YPG ile YPG’nin PKK ile bağını herkes biliyor. Bununla ilgili yeni bir izahata girmek bizim zekamıza hakaret olur. Şimdi sadece Suriye’de DEAŞ ile mücadeleyi YPG ile işbirliği üzerine bina ederek bu süreci yürütmeye çalışırsanız tabi ki burada bizim bununla mutabık kalmamız, buna onay vermemiz elbette söz konusu değil. Dolayısıyla biz bu noktada da YPG gibi terör örgütlerine destek verilmemesi, silah verilmemesi konusundaki çağrımızı yineliyoruz. Suriye’de oldubittilere bir şekilde göz yumulursa bunun orta ve uzun vadede Suriye’ye ve bütün bölgeye büyük zarar vereceğini hepimizin görmesi lazım. Nitekim bunun örneklerini Irak’ta hep birlikte gördük” değerlendirmesinde bulundu.
(İHA)